İstanbul’un en popüler meydanı olan Taksim hem kutlamalarda hem de toplumsal olaylarda ilk adres olarak ön plana çıkıyor.
Yıllar içinde bu meydan ve çevresinin çehresi çok kez değişse de buradaki dinamizm azalacak gibi değil. Önümüzdeki yıllarda da meydanın yeniden düzenlenmesi ve yeşillendirilmesi için ön çalışmalar yapılıyor.
Meydanın çevresinde her an seyyar satıcılara ve standlara denk gelebilir; burada yer alan Cumhuriyet Anıtı’nın hemen önünde turistik bir fotoğraf çektirebilirsiniz. Dairesel biçimdeki meydanın hemen ortasında yer alan anıtın tarihi 1925 yılına dayanıyor.
Taksim’e kadar gelenlerin bir sonraki değişmez durağı ise, meydanın devamında yer alan İstiklal Caddesi.
Beyoğlu’nun en renkli durağı, günün tek bir saatinde bile ışıkları sönmeyen İstiklal Caddesi olabilir.
Adına şarkılar bestelenen bu cadde; pasajlarla, yeme içme mekanlarıyla ve elbette mağazalarla dolu.
Yerli ve yabancı turistler İstiklal Caddesi’nde hediyelik alışverişi yaparken İstanbullular da buradan günlük ihtiyaçlarını karşılıyor.
İstiklal’e ulaşmanın en keyifli yolu Karaköy üzerinden Tünel’i kullanmak olabilir.
Suriye Pasajı, Yapı Kredi Kültür Merkezi, Galatasaray Lisesi, Rumeli Han ve eski Emek Sineması İstiklal Caddesi’nde mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Caddedeki tatlı molaları ise genellikle İstanbul’un profiterolü ile öne çıkan pastanelerinden biri olan tarihi İnci Pastanesi’nde veriliyor.
Caddenin sonunda ise tüm ihtişamıyla Galata Kulesi sizi bekliyor olacak.
Sultan Abdülmecit tarafından Haliç üzerine inşa ettirilen Galata Köprüsü, Eminönü ile Haliç’i birbirine bağlıyor.
Yapımıyla birlikte 18 sene kullanılan köprü, Sultan Abdülaziz tarafından genişletilmiş ve daha gösterişli hale getirilmiş.
490 metre uzunluğundaki köprü, Karaköy’den Sultanahmet Camii’ne geçiş olarak da kullanılıyor. Ayrıca Türkiye’nin en çok ziyaret edilen yerlerinden bir tanesi olarak biliniyor.
Üzerinde, artık bir gelenek haline gelmiş ve pek çok fotoğrafa konu olmuş balıkçıları görebilirsiniz. Eğer balık tutma alışkanlığınız varsa, oltanızı Haliç’e doğru sallayabilirsiniz.
Galata Köprüsü’nün hemen altında ise birçok restoran bulunuyor. Bu restoranlarda denize karşı kahvaltınızı yapabileceğiniz gibi taze tutulmuş balıkların keyfini sürebilirsiniz. Özellikle akşam saatlerinde, Galata Köprüsü altında, Haliç karşınızda, balığınız önünüzde sevdikleriniz de yanınızda oldu mu, sizden mutlusu olmayacaktır.
Galata Köprüsü’ne ulaşmak için kullanabileceğiniz pek çok ulaşım aracı bulunuyor. Avrupa yakasında kalanlar için otobüs, minibüs, metro ve füniküler alternatifleri bulunurken, Anadolu yakasında oturanlar Kadıköy’den vapura binerek Galata Köprüsü’ne ulaşabilirler.
Evlenecek, nişanlanacak olanların; özel bir güne ya da geceye hazırlık yapanların akın akın geldiği bir yer Eminönü. Buradaki hediyelik eşyaların ve özel gün malzemelerinin herhalde Türkiye’de eşi ve benzeri yok.
Eminönü’ne gelenler için Galata Köprüsü’nden İstanbul’u izlemek bir gelenek. Turun bir yerlerinde de mutlaka martılara simit atmak şart.
Kendi karnınızı doyurmak için; gezinin sonunda balık ekmekçileri ziyaret edebilirsiniz. Eminönü’nün tarihi sokaklarında; tarihi yüz yılı zorlayan çok sayıda restoran da var.
Dizi ve filmlere de sıkça konu olan Kapalıçarşı ya da turistlerin bildiği adıyla Grand Bazaar; İstanbul’da alışverişin parmakla gösterilen adresi. Aynı zamanda dünyanın da en büyük üstü kapalı çarşılarından biri olan yer; neredeyse 4 bin dükkana sahip. Evliya Çelebi’nin de ünlü Seyahatnamesi’nde çarşıdan söz ettiği biliniyor.
Tarihi Kapalı Çarşı’da her tür esnaf var. Baharatlar, iç çamaşırları, aydınlatmalar, halılar, kilimler… Kısacası aklınıza ne gelirse buradan temin edebilirsiniz. Buradaki yabancı turist yoğunluğu nedeniyle kimi zaman fiyatlar da turistik karşılanabiliyor. Yine de bir İstanbul ziyaretini Kapalı Çarşı olmadan tamamlamak olur şey değil.
İstanbul’da turist olup kaybolmak gibi hayaliniz varsa; bunu en güzel gerçekleştirebileceğiniz yerler arasında Mısır Çarşısı var.
Çarşının Mısır adıyla anılmasının sebebi; tarih boyunca ağırlıklı olarak Mısır’dan gelen ürünlerin burada satılması. Baharatlar, aromalı bitki çayları ve elbette hediyelik Türk lokumları çarşının en çok satan ürünleri arasında.
Eminönü’ndeki Çiçek Pazarı’nın yan tarafında yer alan çarşı, merkezi konumunun hakkını veriyor. Tramvay, vapur, deniz otobüsü ve otobüs gibi neredeyse tüm toplu taşıma araçlarından faydalanarak çarşıya rahatça ulaşım sağlayabilirsiniz.
Altı farklı kapısı bulunan çarşıda yaklaşık 90 kadar da dükkan mevcut.
Bizans döneminde inşa edildiğinde bir patrik katedrali olan; 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesi ile ise cami olarak hizmet vermeye başlayan Ayasofya; 1935 itibarıyla müze olarak ziyarete açıldı. 2020 itibarıyla da tekrar camii olarak ibadete açıldı.
Mimari olarak bir başyapıt olarak değerlendirilen yapı, dünyanın hem en eski hem de yapımı en kısa süren katedrali olarak da anılıyor.
Ayasofya’ya gelindiğinde mutlaka dikkat verilmesi gereken; farklı kültürlerin ahenk içindeki birlikteliği olmalı. Müzede vaaz kürsüleri ve Osmanlı tuğraları da var; Hz İsa ve Hz Meryem gibi Hristiyanlık için önemli figürleri simgeleyen mozaikler de… Ayasofya minarelerinden ikisinin Mimar Sinan’a ait olduğunu da belirtmeden geçmeyelim.
Yerebatan Sarayı olarak da anılan tarihi sarnıç; Bizans İmparatorluğu’nun İstanbul’a bıraktığı ölümsüz hediyelerden biri. 527 yılından bu yana suların içinde yükselen mermer sütunlar, turistlere de kelimenin tam anlamıyla bir görsel şölen sunuyor.
Yerebatan Sarnıcı’nı haftanın her günü müze olarak ziyaret etmeniz mümkün.
Avrupa’nın sayılı kültür başkentleri arasında yer alan İstanbul’da; Yerebatan Sarnıcı’nın bahsetmeye değer bir yönü daha var. Burası hem ulusal hem de uluslararası çapta birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Konserler ve resitaller ile müziğe doymak isterseniz; sarnıcın etkinlik programını da yakından takibe alabilirsiniz.
Yerebatan Sarnıcı’na giriş ücretleri ise şu şekilde; tam 15 TL, öğrenci ve öğretmen 5 TL, yabancı ziyaretçi ise 30 TL.
Kültürün ve tarihin başkenti İstanbul’da; şehrin en güzel saraylarından biri olan Topkapı’dayız. İstanbul’un fethinden sonra inşa edilen bu ilk saray; 600 yıllık tarihe sahip.
Devlet işlerine ayrılan dairelerin yanı sıra; park, bahçe ve avlular da bugün Topkapı Sarayı Müzesi kapsamında gezilebiliyor. Hazine Bölümü gibi ziyarete kapalı yerler de var.
Topkapı Sarayı’na gelenlerin İstanbul Kitaplığı’nı da mutlaka görmesi gerek. Bu kitaplıktan “şehrin hafızası” diye bahsediliyor. Padişah portreleri, padişah kıyafetleri ve silahlar da yine ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken koleksiyonlar arasında sayılabilir.
Fatih semtinde yer alan Saray’ın yer aldığı semt Sarayburnu olarak geçiyor.
Nazım Hikmet’in meşhur Ceviz Ağacı şiirindeki dizelerle anılan Gülhane Parkı; İstanbul’un nefes aldığı yerlerden biri. Yoğun bir gezi programının tam ortasında, buradaki bir ağacın altına yerleşip sakince geleni geçeni izlemek tarifsiz bir his. Çaysız dinlenemeyenler için; Gülhane çevresinde çay bahçeleri de mevcut.
Fatih ilçesinin Eminönü semti sınırlarına dahil olan Gülhane, 2003 yılındaki düzenlemelerin de etkisiyle Türkiye’nin en bakımlı parkları arasında.
İstanbul’un tarihi yarımadasında; Topkapı Sarayı’nın avlusunda yer alan Aya İrini Kilisesi; şehrin ev sahipliği yaptığı farklı medeniyetleri yakından tanımak isteyenler için doğru adres. İstanbul’un en eski Bizans kiliseleri arasında yer alan Aya İrini; 1973 yılından bu yana İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) bünyesinde. Bu da demek oluyor ki; kilisede çok sayıda kültür sanat etkinliğine denk gelme şansınız da mevcut.
Aya İrini’nin önemli bir özelliği de 1453 yılındaki fetihten sonra camiye çevrilmemiş olması. Bu sayede kilise orijinalliğini büyük ölçüde korumaya devam ediyor. Kadıköy ya da Üsküdar yönünden buraya ulaşmaya çalışıyorsanız; Eminönü vapurlarını kullanabilirsiniz.
Adını Osmanlı İmparatorluğu’nun en ünlü padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dan alan Süleymaniye Camii; bir Mimar Sinan Eseri. Fatih semtinde yer alan Süleymaniye Camii; sadelikle görkemin bir arada sunulduğu bir mimari harikası sayılabilir.
400 yılı aşkın süredir İstanbul siluetini süsleyen cami, hem şehir hem de ülke için bir güç simgesi.
Süleymaniye Camii; tam 15 ayrı bölümden oluşan bir külliyeye dahil. Dolayısıyla buraya kadar gelmişken mutlaka Kanuni Sultan Süleyman, Mimar Sinan ve Hürrem Sultan türbeleri de görülmeli.
11 ayrı girişi bulunan külliyenin yapımı sırasında günde 2 bin işçinin çalıştığından söz ediliyor.
İstanbul’da heyecanlı turistlerin en çok sorduğu adreslerden biri; hiç şüphesiz Sultanahmet Meydanı.
İstanbul’da gezilecek yerler arasında ilk sırada bulunan buraya kadar gelip köfte yemeden dönmek de pek tercih edilmediği için; en iyisi bu güzel lokasyonu öğle molasına denk getirmek.
Meydan adını aynı isimdeki camiden alıyor. 1616 yılında yapımı tamamlanan tarihi Sultanahmet Camii dışında; Ayasofya Camii, Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı gibi cazip lokasyonlar da meydanın yanı başında.
Sultanahmet Meydanı’na gelmişken; buradaki Dikilitaş’ı yakından incelemek ve arka fona alarak fotoğraf çekinmek de sözsüz bir gelenek.
Yine meydanda yer alan mimari eserler arasında Yılanlı Sütun ve Alman Çeşmesi de var.
Sultanahmet’in; özellikle de Ayasofya ile beraber düşünüldüğünde bir medeniyet beşiği olduğu söylenebilir.
Sultanahmet Camii
Sultanahmet Meydanı’na isim veren Sultanahmet Camii; 45 metre uzunluğundaki mimarisiyle 1617 yılından bu yana İstanbul’un merkezine imza atan bir yapı.
Fatih ilçesinde yer alan ibadet yeri, Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan Sedefkar Mehmet Ağa’nın eseri. Renginden dolayı turistler buradan Blue Mosque (Mavi Cami) olarak da söz ediyor.
Sultanahmet Camii’nin hem avlusu hem içi hem de dış mimarisi incelemeye değer detaylarla dolu. Caminin içinde 20 binden fazla çini olduğu söyleniyor.
Aynı zamanda 16 şerefesi olan camiyi hakkıyla gezmek için bir saatten uzun zaman ayırmak şart. Özellikle cuma günlerinde ve dini bayramlarda cami çevresi daha da şenlikli bir hal alıyor.
Haliç kıyılarında yer alan Eyüp Sultan Camii; bir ibadet yeri olmanın da ötesinde. Yılın her günü binlerce insanın ziyaret ettiği mekana ve Eyüp Sultan Türbesi’ne şaşırmamak elde değil. Burada adaklar adanıyor, dualar topluca semaya yükseliyor. Bahçesindeki ağaçların bile ibadet ettiğine inanılan kutsal yerde bulunmak ve o manevi havayı solumak neredeyse bir ritüel.
Eyüp Sultan Camii’ne kadar gelmişken ziyaret etmeniz gereken yerler kısmet çeşmeleri, bahçedeki ulu çınar ve caddeye açılan avlu olarak sıralanabilir. Turist kalabalıkları buradan genellikle Eminönü’nde yer alan yeme içme ve alışveriş yerlerine doğru yönleniyor.
Pek çok film ve dizi çekiminde arka planda yer alan Balat semtinde, İstanbul’un en eski sinagogu var. Dolayısıyla yolunuzu Ahrida Sinagogu’na düşürerek bir taşla iki kuş vurabilirsiniz.
1400’lü yıllara tarihlenen ve Bizans döneminde kurulan sinagog o günden bu yana ibadete açık tutulmaya devam ediyor.
17. yüzyılda restorasyondan geçen Ahrida; Yahudilerin İspanya’dan gelişini simgeleyen bir gemi pruvası da içeriyor. Burası aynı zamanda, Mesihlik iddiasında bulunan Sabetay Sevi’nin vaaz verdiği bir sinagog olarak da tarih sayfalarında yer almakta.
Çoğu kaynakta “Çukurçeşme” ve “Katırcıoğlu” isimleriyle yer alan Taşhan, 1763 senesinde inşa edilmiş.
Yapı, sipahilerin güvenli şekilde barınabilmeleri adına III. Mustafa tarafından yaptırılmış. Bu nedenle, bazı kaynaklarda ”Sipahiler Hanı” olarak da geçiyor. İki kat ve üç avludan oluşan han, mimarisiyle farklı bir kimlik kazanıyor.
Yapının en önemli özelliklerinden bir tanesi de kesme taş kullanılarak yapılmış olması. Ön cephesi tamamen kesme taştan yapılan Laleli Taşhan’ın inşa edildiği zamanı göz önüne alırsak, inşa edildiği dönemde kesme taş kullanılarak yapılan ender mimariler arasında bulunuyor.
Zaman içerisinde zarar gören ve bazı bölümleri yıkılan yapının yine de günümüze kadar ulaşmayı başarmış olmasını uzmanlar, yapının kesme taştan inşa edilmesine bağlıyor.
Laleli Camii’nin hemen yanında bulunan han, günümüzde çarşı olarak hizmet veriyor ve ziyaretçilerini ağırlamaya devam ediyor.
Herhangi bir ücret ödemeden Lalehi Taşhan’a girebilir, içerisinde bulunan dükkanlardan alışveriş yapabilirsiniz.
Ayrıca, yapının içerisinde çok sayıda kafe hizmet veriyor. Tarihin tam orta yerine oturup, çayınızı kahvenizi keyifle içebilirsiniz.
Lalehi Taşhan’ın çok sayıda isimle anıldığı söylemiştik. Bugünlerde ise hanın girişinde yer alan tabelada ”Historical Old Bazaar” yazıyor.
Laleli semtinde, Laleli Camii’nin yanı başında konumlanan Lalehi Taşhan’a gitmek için kullanabileceğiniz pek çok toplu ulaşım aracı bulunuyor.
Beşiktaş ilçesi, Dolmabahçe Caddesi üzerinde yer alan Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Burası Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu yer. 1842 yılından bu yana ayakta duran saray hem Osmanlı Devleti’ne hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına şahitlik etmiş bulunuyor.
Dolmabahçe Sarayı’nı ve hemen yanında yer alan Dolmabahçe Camii’ni; bugün Milli Saraylar Daire Başkanlığı himayesinde ziyaret edebilirsiniz.
Sarayın taht salonu, harem odaları ve 110 bin metrekare alana yayılan bahçesi görülmeye değer. Dolmabahçe Sarayı’nda ayrıca Atatürk’e ait eşyalar da sergileniyor.
Beşiktaş ilçesinde görülebilecek saraylardan bir diğeri olan Yıldız Sarayı; Sultan III. Selim’in annesi Mihrimah Sultan adına yaptırılan gösterişli bir mimari yapı.
Serencebey Yokuşu’nda yer alan Yıldız Sarayı’ndaki hasbahçe özellikle görülmeye değer. Buraya Beşiktaş’tan kalkan otobüs ve minibüsler ile ulaşım sağlanabiliyor.
Yıldız Sarayı’nı özel kılan en önemli detay; himayesinde çok sayıda köşk barındırması. Küçük Mabeyn Köşkü, Büyük Mabeyn Köşkü, Çit Kasrı, Yaveran Daireleri ve Güvercinlik Binası burada görülebilir. Ayrıca Harem, Hünkar Dairesi ve Tiyatro da ziyaretçilerin aklında kalan başlıca bölümleri oluşturuyor.
Haliç manzarasının dayanılmaz güzelliğini ayaklar altına seren Pierre Loti tepesi adını, sık sık bu tepede konumlanan bir kıraathanede zaman geçiren Fransız yazar Julien Viaud‘tan almış. Viaud’un takma adı Pierre Loti‘ymiş. Zaman içerisinde tepenin adının değişmesi talep edilse de, bu istek reddedilir.
Tepe, manzarasının yanı sıra aynı adı taşıyan tesisleriyle ve verilen kaliteli hizmetle pek çok kişinin uğrak noktası olmuş. Pierre Loti tepesinde konumlanan tesislerde kahvaltı, konaklama, yemek, nargile, sahur, iftar, çay, kahve gibi hizmetlerden yararlanabilirsiniz.
Ancak çoğu insan, Pierre Loti’de kahvaltı yapmayı düşler. Tepede yer alan mekanda kahvaltı yapmanın bedeli kişi başı 20 ile 40 TL arasında değişiyor. Eğer sahurunuzu burada yapmak isterseniz 37 TL ödemeniz gerekiyor. Ayrıca çay 3 TL, Türk kahvesi 6 TL’den hesaplanıyor.
Eyüp semtinde, Haliç’in kenarında konumlanan Pierre Loti Tepsi’ne gitmenin en güzel yolu hiç şüphesiz ki teleferik. Eyüp merkezden teleferikle Pierre Loti Tepsi’ne çıkabilirsiniz.
Metrobüsle gitmek isteyenler Ayvansaray Durağı‘nda inip Eyüp’e kadar yürüyebilirler veya Gaziosmanpaşa Pazar İçi minibüslerini kullanabilir.
Anadolu yakasından gelecekler ise Üsküdar – Eyüp arası düzenlenen vapur seferlerini kullanabilirler.
Pierre Loti Tepesi’nden geçen otobüs hatları ise; 36CE, 37M, 39, 399B, 399C, 39B, 39D, 39O, 39Y, 39Ç, 41Y, 44B, 48A, 48E, 86V, 94Y, 99, 99Y, R3 ve TB1.
İstanbul’taki Tepeler için İstanbul’un En Güzel 25 Seyir Yeri yazımıza ve Yedi Tepeli İstanbul yazılarımıza göz atabilirsiniz.
Türkiye’nin en başarılı mimarilerinin minyatür ölçeklerde tasarlanmış hallerinin ziyaretçilere sunulduğu Miniatürk, 60 bin metrekarelik alan üzerinde kurulmuş olup, içerisinde havuz, küçük alışveriş merkezleri, amfi tiyatro, otopark ve oyun alanları gibi pek çok aktivite sahası hizmet veriyor.
Yılın 365 günü kapılarını ziyaretçilere açan Miniatürk Açık Hava Müzesi’nin bir de 500 araçlık otoparkı bulunuyor.
İçerisinde Türkiye’nin en ünlü mimari yapılarının minyatürleri yer alıyor. Üstelik, bu yapılar, 9 farklı dilde sesli rehber hizmetiyle ziyaretçilere tanıtılıyor.
Aslında Miniatürk, ufak bir Türkiye turu yapmanıza olanak tanıyor. Siz de 100’den fazla eserin bulunduğu parkta, Miniatürk ekspress ile ufak bir gezintiye çıkabilirsiniz.
Bayramlar ve hafta sonu da dahil olmak üzere yılın her günü hizmet veren Miniatürk’ü saat 09:00 ile 18:00 arasında ziyaret edebilirsiniz.
MüzeKart’ın geçerli olmadığı alana girmek için ödemeniz gereken ücret; tam bilet 10 TL, öğrenci bileti 5 TL, öğretmen veya askeri personel bileti 3 TL, yabancı uyruklu kişiler için bilet ise 15 TL.
Haliç Sütlüce’de, İmrahor Caddesi’nde konumlanan Miniatürk’e giden birçok ulaşım aracı bulunuyor. Bunlar arasından belediye otobüsü ile Taksim’den 54HT, Topkapı’dan 41ST, Mecidiyeköy’den 54HŞ, Eminönü’nden 47, 47E ve 47Ç numaralı otobüslerle seyahat edebilirsiniz.
Buna ek olarak, metrobüsle Halıcıoğlu Durağı’na gelebilir, buradan da 41ST numaralı otobüs veya Topkapı – Seyrantepe minibüsleriyle Miniatürk’e ulaşabilirsiniz.
Deniz yolu ile alana ulaşmak isteyenlerse Dentur firmasının düzenlediği Uğramalı Haliç Turları’na katılarak Miniatürk’e gelebilirler.
İstanbul Boğazı’nın büyüleyici manzarası ile şehrin panoramik görüntüsüne tanıklık etmek isteyenlerin mutlaka gitmesi gereken yerler arasında, üst sıralarda bulunan Çamlıca Tepesi’ni hem İstanbul’da yaşayanlar hem de turist olarak gelenler ziyaret edebilirler.
Betondan, gürültü kirliliğinden ve şehir hayatından birazcık da olsa izole olmayı başarmış Çamlıca Tepesi, bir seyir terası görevi de görüyor.
Eşsiz boğaz manzarası eşliğinde yemeğinizi yiyip içeceğinizi içebileceğiniz restoranlar ve kafeler bulunuyor.
Ayrıca, düğün fotoğrafları için de son derece ideal bir alan.
Küçük Çamlıca Tepesi ve Büyük Çamlıca Tepesi olarak ikiye ayrılan Çamlıca Tepesi’nden küçük olanı, denizden 229 metre yüksekte konumlanıyor.
Küçük Çamlıca Korusu, Sofa, Cihannüma ve Topkapı Köşkleri bölgeyi ziyaret eden kişilerin uğrak noktaları arasında yer alıyor. Üstelin, Beltur firması tarafından işletilen mekanda Osmanlı ve Türk mutfağından lezzetleri deneyebilirsiniz. Küçük Çamlıca Tepesi’nde ayrıca İstanbul’un birçok yerinden görülebilen bir TV kulesi bulunuyor.
Denizden 262 metre yüksekte konumlanan ve üzerinde Nurbaba Tekkesi, restoranlar, kafeler ve sosyal tesisler bulunan Büyük Çamlıca Tepesi, Küçük Çamlıca Tepesi’ne göre daha çok ilgi görüyor.
İki tepede de kahvaltı veya akşam yemeği yapabileceğiniz, çayınızı kahvenizi içebileceğiniz mekanlar hizmet veriyor. Bu mekanlarda kişi başı ortalama fiyatlar 20 – 30 TL arasında değişiyor.
Giriş ücretinin bulunmadığı Çamlıca Tepesi, Ümraniye ile Üsküdar‘ın arasında bir noktada konumlanıyor.
Bölgeye gitmek için ilk olarak Üsküdar’a gelmeniz, daha sonra da buradan hareket eden 11A, 11D, 11E, 11F, 11G, 11K, 11L, 11P, 11ST, 11V, 11Y, 11ÜS, 320, 9A, 9Ç, 9ÜD veya 9Ş otobüslerinden herhangi biriyle Turistik Çamlıca Tesisleri Durağı’na çıkmanız gerekiyor.
Avrupa yakasından geleceklerse Taksim’e gidip, buradan kalkan 129T numaralı otobüse binebilirler.
1906 senesinde II. Abdülhamit tarafından inşasına başlanan Haydarpaşa Garı, Anadolu Bağdat adında Alman bir şirket tarafından 1908‘de tamamlanmış.
III. Selim’in paşalarından bir tanesi olan Haydar Paşa’nın ismi verilen garda, Anadolu’dan gelen veya Anadolu’ya gidecek olan vagonların içinde bulunan eşyaları yükleme ve boşaltma işlemleri için tesisler yer alıyordu.
Haydarpaşa Garı’nın yapılmasının amacı ise İstanbul – Bağdat Demiryolu’nun başlangıç noktası olarak düşünülmesiydi.
Helmuth Cuno ile Otto Ritter tarafından çizilen proje, İtalyan ve Alman taş ustaları tarafından hayata geçirilmiş.
1917’de yaşanan büyük yangın sonucu garın büyük bir bölümü hasar görmüş. Daha sonra restore edilse de, 1979 senesinde Haydarpaşa açıklarında tankerle gemi çarpışmış. Çarpışmanın etkisiyle ortaya çıkan sıcak hava, kurşun vitrayların zarar görmesine sebep olmuş.
Son olarak 2010 yılında, Haydarpaşa Garı’nın çatı katında yangın çıktı, garın çatısı çöktü ve 4. kat kullanılamaz hale geldi.
2013’e kadar şehir içi ulaşımda banliyö hat seferleri düzenleniyordu fakat, yangın sonrası restorasyon çalışmaları kapsamında tren seferleri durduruldu.
Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile Ulaşım Denizcilik ve Haberleşme Bakanı, garın iki sene içerisinde açılacağını söyleseler de, yenileme çalışmaları halen devam ediyor.
Ayrıca, Haydarpaşa Garı müze statüsünde bulunmadığı için, kişilerin alanı ziyaret etmesi gibi bir durum söz konusu değil. Fakat yaz aylarında Haydarpaşa Kitap Fuarı düzenleniyor.
Oldukça merkezi bir noktada bulunmasından dolayı Haydarpaşa Garı’na otobüs, minibüs, metro ve vapurla ulaşabilirsiniz.
İnşa tarihi 1865 yılına rastlayan ve İstanbul’un Üsküdar semtinde yer alan Beylerbeyi Sarayı; Osmanlı hükümdarları için denize nazır bir sayfiye mekanı.
Bu sarayda vaktiyle dünya siyasetinden de Alman İmparatoru II. Willheim ve Napolyon’un eşi gibi ünlü isimlerin ağırlandığı biliniyor.
Sarayın köşkleri ve set bahçeleri kadar; semte açılan özel bir yol olan tarihi tüneli de dikkat çekiyor.
Pazartesi günleri ziyarete kapalı olan saray, haftanın diğer günleri ziyaret edilebiliyor.
Bu saraya ulaşmanın en keyifli yolu ise hiç şüphesiz deniz yolu kullanmak. Boğaz hattında hizmet veren vapurlar, saraya doğru da panoramik bir yolculuk fırsatı sunuyor.
Kız Kulesi; romantik aşıklar için vazgeçilmez bir İstanbul durağı. Kuleyi ziyaret etmek kadar; şehrin denize nazır bir durağında manzarasını izlemek de keyif verici.
Boğazın ortasında kendinize bir ziyafet çekerken; evlilik yıldönümü, evlilik teklifi ya da doğum günü gibi özel bir günü de bu tarihe denk getirebilirsiniz.
İstanbul’un Üsküdar ilçesine bağlı kule, Salacak açıklarında yer alıyor. Tarihi milattan önceye dayandırılan bu efsanevi yapı; dilden dile aktarılan çok sayıda farklı hikayeye sahip.Hikayeleri yerinde dinlemek için Salacak’tan sık sık kalkan botlarla müze bölümünü ziyaret edebilirsiniz.
Akşam yemeği dışında; kulede kahvaltı etmek de mümkün.
İstanbul’da yaşamayanların bile adını mutlaka duyduğu bir yer olan Belgrad Ormanı; İstanbul gibi bir metropole adeta hava aldırıyor.
Belgrad Ormanı’ndaki yeşilliklerin içinde güne başlamak; sabah sporuna başlamayı düşünen İstanbulluların da ilk hareketlerinden biri.
Avrupa Yakası’nda yer alan Belgrad Ormanı oldukça geniş bir alana sahip. İstanbul Boğazı ve Karadeniz, ormanın doğal sınırlarını oluşturuyor.
Araçla ulaşmak isteyenlerin Maslak Sarıyer istikametine doğru yönelmeleri ve Bahçeköy tabelalarını takip etmeleri gerek.Belgrad Ormanı İstanbul’un en iyi koşu ya da yürüyüş yerlerinden biri olsa da orman içerisinde pikniğe ayrılmış alanlar da mevcut.
İstanbul Lale Festivali demişken; bahsetmeden geçemeyeceğimiz bir diğer mekan da Emirgan Korusu. Koru, Sarıyer ilçesinde yer alırken Emirgan ve İstinye semtleri arasında konumlanıyor. Çevresi yüksek duvarlarla çevrili bu yer için, özellikle de bahar aylarında, saklı cennet benzetmesi yapmak yanlış değil.
Emirgan Korusu’ndaki köşklerde kahvaltı yapmak buraya gelenlerin en sık tercih ettiği aktivitelerden biri. Burada Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk yer alıyor. Girişin ücretsiz olduğu koruda ayrıca piknik yapmayı da tercih edebilirsiniz.
Özellikle de İstanbul Lale Festivali sırasında yolunuzu buraya düşürmeyi başarırsanız; kendinizi bu tarihi parkta Lale Devri’ni yeniden yaşıyor gibi hissedebilirsiniz.
İstanbul’un gezilecek yerlerini öyle kolayca bitirmek mümkün değil. Bu kez Sarıyer ilçesinde 30 dönüm gibi geniş bir alana yayılan Rumeli Hisarı’ndayız.
1452 yılında İstanbul’un fethine hazırlık olarak inşa ettirilen bir yapı bu. Rumeli Hisarı, tarihi öneminin yanı sıra şahane manzarası ile de büyülüyor.
Hisarın ismine aynı zamanda ev sahipliği yaptığı konser dizisinden de aşina olabilirsiniz.
Günümüzde Müzekart ile gezilebilen Rumeli Hisarı, deprem ve yangın gibi önemli afetler sonucu defalarca restorasyon geçirmiş durumda. Bugün hisar bahçesinde toplar, gülleler sergilenmeye devam ediliyor. Ayrıca müzenin içinde bir açık teşhir salonu da mevcut.